Güzellik hakkında saatlerce konuşabilirim. Bu konuda dertliyim de biraz. İnsanlık olarak büyük bir yanılgıda olduğumuzu düşünüyorum. Karşımızdakini ve hatta kendimizi gayet ‘güzel’ kandırıyoruz. Dış görünüşe önem vermediğimizi iddia ediyoruz mesela. Sadece dış görünüşe bakıp karar vermek `cahillerin işi` çünkü. Fakat sepetteki en parlak ve en düzgün elma herkesin dikkatini çekiyor. Herkes onu almak istiyor. Tepsideki kenarı hafiften çatlak bardağa kimsenin eli uzanmıyor. Çocuklara takılıyor bazen gözüm. Şekli bozuk bir keki bile yemeyi reddediyorlar.
Çocukluktan bu yana şekilciyiz galiba. Bize evde ve okulda öğretilen ‘gerçek’, ‘ruh güzelliği’ olmasına rağmen, bilinçaltımız meyilli güzele, güzel görünene. Ama lafta da olsa inatla ruh güzelliği diye ısrar ediyoruz asaletin gereği. Bilinçaltımıza savaş açmış gibi.
Bedenlerimiz yerine sadece ruhlarımızla var olsaydık nasıl bir hayatımız olurdu hiç düşündünüz mü? Herkes ‘insan sarrafı’ olurdu bir kere. Orası kesin. Dış görünüşe aldanmadan yaşamak bu hayat için imkansız gibi. Biraz ütopya kokuyor biraz da cennet...Böyle büyük laflar ettiğime de aldanmayın. Ne yazık ki ben de “Dış görünüşe aman aldanmayalım!” dediğim bir anda, sığlık yapabiliyorum. Çok güzel bir kadının yanında çok çirkin bir koca gördüğümde maalesef benim de ilk tepkim “Kadını zorla evlendirmişler herhalde” oluyor. Halbuki çirkin kocasına deliler gibi aşık milyonlarca kadın vardır yer yüzünde. Bunu da çok iyi bildiğim halde, vahim ilk tepki alışkanlığımdan kurtulamıyorum.
Alışkanlıklarımızdan ve önyargılarımızdan ne zaman ve nasıl kurtuluruz emin değilim. Ama bazı film ve diziler bu aldanışımıza tanıklık edip, çıkış yolları gösterdiğinde değmeyin keyfime. Bu yüzden dış güzellik aldatmacasının üst seviyede yaşandığı, dış güzelliğe teveccühün had safhada olduğu bu ülkede, size nefes aldırabilecek bir film, bir de dizi tavsiye etmek istiyorum.

2015 yapımı olan `Beauty Inside` filmi orjinal konusuyla çıkar çıkmaz dikkatimi çeken bir film olmuştu. Başroldeki karakterin her sabah uyandığında, farklı bir insan (kadın-erkek-çocuk-yaşlı-çirkin-yakışıklı) olarak uyanması bana çok enteresan gelmişti doğrusu. Patlamış mısırımızla filmi seyrederken birkaç soruya cevap arayalım isterseniz: Sevdiğiniz insanın dış görünüşü her gün değişseydi, ne yapardınız? Her halini sevebilir miydiniz? Bir gün uyandığında, kel, şişman ve yaşlanmış uyansa, dünkü gösterdiğiniz sevgiyi bugün de eksiksiz aynı seviyede gösterebilir miydiniz?
123 kişinin bir karakteri oynadığı bu filme ünlüler geçidi de diyebiliriz. Park Shin-hye, Kim Ju-hyok, You Yong-soek, Park Seo-joon bu ünlülerden sadece bir kaçı. Yönetmenimizse `설국열차` (Snowpiercer, Kar ülkesi treni) filminden hatırlayacağınız Baek Jong –yeol.
Dizimize gelirsek bugünlerin en sıcak en komik dizilerinden biri: `그녀는 예뻤다` (She was pretty, O güzeldi). Küçük bir kızken iyi kalpli ve çok güzel olan Kim Hye-jin, yüzündeki lekeler ve kıvırcık saçlarından dolayı, yüzüne pek bakılmayan birine dönüşmüştür. Bir gün çocukluk arkadaşı ve ilk aşkı, çirkin ve tombul bir çocuk olan Jee Song-joon, onunla tekrar buluşmak ister. Artık yakışıklı ve gayet başarılı biri olmuştur. Song-joon`un anılarında bari olsun güzel kalmak isteyen Hye-jin, kompleksine yenilir ve en yakın arkadaşı güzeller güzeli Hye-ree yi buluşmaya gönderir. Hye-ree ise (kaderin bir cilvesi) küçükken kilosu ve çirkinliğiyle dalga geçtiğinden dolayı kötü bir hatıradır Song-joon için. Ama Song-joon’un yakışıklılığı ve içtenliği karşısında etkilenir ve en yakın arkadaşına belli etmeden bu oyunu sürdürür.
Bazen de bu dizideki Hye-jin gibi dış güzellik en büyük çekincemiz ya da kompleksimiz oluyor. Ruhumuzun ışığını yansıtmaktan korkuyoruz. Ama ruh öyle kuvvetli bir şeydir ki, beden perdesini fırsat bulur bulmaz deler ve kendini illa ki ele verir. İyi ki de ele verir yoksa halimiz yamandı. Bilinçaltınıza ve tüm temayüllerinize rağmen, ruh güzelliğinin peşinden koşmanız temennilerimle...